2 Temmuz 2007 Pazartesi

Kamuda Uzlaşma(dinler) Neden Zorunlu ?

Defalarca dedim ya, işte size bir örnek:

Bugün 84 ülkede örgütlü 75 bin civarında üyesi bulunduğu tahmin edilen, dünyanın en sapkın tarikatı Rael'in lideri Claude Vorilhon, "Uzaylıların Verdiği Mesaj" kitabında müritlerine uzaylıların verdiği mesajları birbirinden çılgın emirler halinde sıralıyor. Kendisinin "Allah'sız bir dinin kurucusu" olduğunu söyleyip, dinlere, evliliğe, askerliğe karşı çıkıyor, sınırsız seksin gerekliliğini anlatıyor.


Anlata anlata kelimeler bulmadım.

Ama bir küstahlik, tepeden bakmalar, okumuyormuş, tepeden bakıyormuş, buğz etmeler,
öfkelenmeler, kendi aralarında muhabetler hoş sohbetler, ben öyle psikolojiden falan anlamıyorum.

bir demokratlar, bir demokratlar da,.
o kadar blog dolaştım. tek tek linklerden sildim.
milyon defa sordum.
bırakın dostluğu muhabbeti, bir cevap verin., problem çözelim dedim.

iyi de , madem öyle anglo- sakson demokrasisi neden iflas etti ?

ingiltere kendi içinde bir yığın protest vicdanlı insan
taşıyorken, ırakta amerikanın işgaline karşı o potansiyelden yararlanamadık.
çocuklar öldrüldü, yazık.,

ingiltere'de kamuda özgürlük diye okulları ayırdınız, ayrıdınız ayırdınızz., biraz daha ayırdınızzz
hadi biraz daha ayırdınızz. ( fiili olarak yapmak önemli değil, düşünce olarak bu gidişe destek vermek aynı şey)
ama peçeli öğretmen ayşa azmiye gelince ingilizler düşünmeye başladı...
Bir yanlış var ama nerdeee ???
evet, muzmin anonim bu konuda serinkalı, ama soru hala geçerli, neden pakistan medresisi(radikal islam) ile müslüman misyonerlikten(ılımlı islam) başka seçenek üzerinde konuşmaıyoruz.,

müslüman misyonerlik verilen tüm iyi örneklere rağmen misyonerliktir.
biz misyonerliğe, hristiyanlar yapıyor diye karşı değildik ki...ister hristiyan yapsın, ister müslüma veya yukardaki alıntıdaki tarikatın liderliği yapsın ?
misyonerliğe kavram olarak karşıydık ?
özümüzü ne çabuk unuttuk., ( yazacağım sonra )

Daha önemlisi, bir mslüman neden ya yokuş aşağı yuvarlanır gibi gidip pakistan mederesesinde kafayı tosluyor., veya hristiyan misyonerliğinin müslüman versiyounu olmayı iyi örnek sayıyor., Ama bütün bunların sonunda, bir meydanda ingliz gençleriyle ırak işgalinde savaşa karşı biraraya gelemiyor.,bir gitar çalınmadı, bir gözyaşı dökülmedi. Aksine bu önlendi.


bir yerde yanlış vardı ama nerde ???

38 yorum:

knze dedi ki...

ingiltere'de ayşe azmi 'nin gelişi, ardından dün haberlerde gördüğmüz doktorların geleceğinin habercisiydi..

ama bir beyin cerrahının geleceğini ben bile tahmin edemezdim.,

diyelim ki, bu provakasyon.
yani diyelim ki, ingiltrede derin devlet bunları yapıyor.,

soru değişir mi ?

neden müslüman getto bu provakasyona alet oluyor ?

sorunun değişmesi cevap arayışımızın gerekliliğini değiştirir mi ?

ayşe azmi davasında neden felç geçirmiş gibi suskunluk oldu ?

ben yazdım.,allah biliyor, yazdım. sordum, dolaştım.
er veya geç sınırlarını kendiniz koymak zorundasınız diye; dedim.

sınırlar hakkında ülkenin cumhurbaşkanı adayı gül'ün dahi hukuk dilinde bir cümlesi olmadığına göre ben bu cümleyi nasıl yazabilirim ?

AB yapabildi mi ?
bildiğim, AHİM italyada okul duvarından haç indirdi.,

genel bir cümle yazamadılar.
Yani tek tek olay olunca bakıyorlar.

sanırım, bir dinden bir başka din mensubu şikayet ettiğinde, şikayet edene hak veriyorlar.

başörtlü öğretmenden şikayet eden alman veliye de hak vermişlerdi.

bunlar doğru kararlar mı bilmiyorum ?

ama yaşanılan realite bu ?
hayallerimiz bile gerçeğe uygun olmalı., hayat bayram olsa şarkısı

ben sadece haber veriyorum.

din ve vicdan özgürlğü varsa eğer,
bu cümleyi yazmak çok zor .

üstelik http://www.scientology.org/
gibi oldukça geniş bir aileyiz., ingiltere ise kendi başına bir deneyimdi.,

knze dedi ki...

anasayfada mslüman misyonerlik diye bir tabir kullanmıştım.
onu da biraz açayım bari.

ali bulaçın tv de söylediği şu sözlerine "küresel sermeye ve beyaz imam hatipliler" bağlantı yapayım.,

yeni ve öncü müslüman ekip temsilcilerinin siyasi kimlikle oluşmasıyla, bu ekibin küresel sermaye ile birlikte hareket etmesinden bahsediyor. küresel sermeyenin adaletli olmak gibi planı zaten yok., Bunlar ingiltredeki beyin cerrahlarının tırnaklarını bunlar törpleyecek, hesap bu.,

akıllıca gibi duruyor. zaten küresel sermayenin aklını küçümsemek de kolay bişey değil.

bu ekip aynı zamanda insanların salt protest vicdaniniN oluşturabilceği enerjiyi de sönümlendirme görevi üstelenecek.
o vicdani sigortanın atmasına engel olacaklar, görev bu.

İyi giyinecekler, jipleri olacak ve yoksul halkın dinine sahip olacaklar., onlara okullar inşa edecekler, en zeki çocukları bulup amerikaya taşıyacaklar, onlara ikbal verecekler, deniz feneri vakıfları olacak, yardım edecekler, yoksullar tv lerde ağlayacak, küçük çocuk yeni ayakkabası ile uyuyacak.., beyaz fener ışığını yakacak, çok çalışacak, çok başarılı olacak, çok müslman olacak, çok ,çok..

Kuran'da şöyle bir ayet var,
cami yapmak iyi birşey midir ?evet.
AMA birileri o devirde cami yaptırmış, ama Kuran gitmeyin o camiye diyor. Demek isityor ki; doğru olmayan bir işten gelen iyi meyvaya da el sürmeyiz.,

mİSYONER HRİSTİYANLAR uzak doğuda Aidsli bebeklere yuva yapmış, onlara bakıyorlar.

misyoner hristiyanlar, izmit depreminde geldiler enkazdaki insanlara vaadlerde bulundular, yapmasınlar mı ?

gelibolu ile tartışıyorduk bir zamanlar; bir cemmatin yaptığı iyi işleri sayıyordu.

iyi dedim; çok güzel;
fakat allah versin onlara.,
ben veremem.
siz benim minnetim karşışığına iş yapmadınız değil mi ?
siz bir iş yaptıysanız kendiniz için yaptınız.,

her cemati ılımlı, ekonomi bağlantılı, dini önderlik nedeniyle vicdan sönümleyici ,kimlikleri onaylanmış dini liderlikliklere bırakmak problemdeki paramtre sayısını azaltır diye düşünüyor olablirler.,

vicdanlaın sönümlenmesi lazım, yoksa vicdanlar tehlikeli patlıyorlar. mayın gibidir.,
evrimin sigortasıdır.

yoksulluk artıyor, savaş sanayinin savaşa ihtiyacı bitmiyor., ne olacak ? insanlar şahit oluyor.

Bilmiyorum siz hiç onların da aciz olduklarını düşündünüz mü ?

fakat ne çıkarsa yaşamın içinden çıkacak., iki seçenkten başkası olacaktır,.

söz bitmez. onun için birey olarak sahip olduğumuz tek alandan( kamu) mahrum olmayalım diye bir çaba olsun diye yazdım..

kamuda ortak uzlaşma alanın genişlemsi için çabalamalıyız diyorum., yoksa içine küçük küçük başka duvarlar çekerek değil.,

bu da tek tek problemlere bakmak, sorunları ciddiye almakla başlamaz mı ?

z.örer dedi ki...

akıllıca gibi duruyor. zaten küresel sermayenin aklını küçümsemek de kolay bişey değil.
küresel sermayenin aklı büyük olabilir ama, "büyümsenmeyi" haketmiyor. İcraatın insanlığa yararıdır aklın saygınlığı...

bu ekip aynı zamanda insanların salt protest vicdaniniN oluşturabilceği enerjiyi de sönümlendirme görevi üstelenecek.
o vicdani sigortanın atmasına engel olacaklar, görev bu.

Yerinde bir tespit, "sönümlendirme" (insanlığın sanki sorunu yok gibi hissettirmek) mi demek istedin?

İyi giyinecekler, jipleri olacak ve yoksul halkın dinine sahip olacaklar., onlara okullar inşa edecekler, en zeki çocukları bulup amerikaya taşıyacaklar, onlara ikbal verecekler, deniz feneri vakıfları olacak, yardım edecekler, yoksullar tv lerde ağlayacak, küçük çocuk yeni ayakkabası ile uyuyacak.., beyaz fener ışığını yakacak, çok çalışacak, çok başarılı olacak, çok müslman olacak, çok ,çok..

Bana söz bırakmamışsın, aynen öyle:))

Gerçeklerin örtüsü, kutsaldan olunca, onu kaldırmak da riskli oluyor. Kurnazca ve kendilerince de ucuz bir taktik.

Adsız dedi ki...

"Kuran'da şöyle bir ayet var,
cami yapmak iyi birşey midir ?evet.
AMA birileri o devirde cami yaptırmış, ama Kuran gitmeyin o camiye diyor. Demek isityor ki; doğru olmayan bir işten gelen iyi meyvaya da el sürmeyiz."

kimmis o cami yaptiran birileri onu aciklamamissiniz. ben soyleyeyim: devrin munafiklariydi. siz bu insanlari munafik yerine koymus oldunuz. diyecek birsey bulamiyorum. aslinda diyecek cok sey var da bazen sukut daha makbuldur.
Allah hicbirimize temiz insanlarin samimiyeti uzerine su-i zan ettirmesin.

ljl

knze dedi ki...

ljl , neticede ben o sözleri daha dünyevi bir metinden, mesela niçe ,konfişyüs veya Buda'dan da alıntılıyabilirdim.

benim alıntıladığım anlamlı sözdür. yani kimseye münafık diyemeyeceğim diye, sırf kurada yazılıyor diye, böyle anlamı bir çıkarımı çöpe mi atsaydım ?

o sözler Dr Faust romanı gibi sözdür yani.,

ben çıkarımımı yaptım, yeniden bir bak.,

Demek isityor ki; doğru olmayan bir işten gelen iyi meyvaya da el sürmeyiz."

ne diyim ki ljl, etkilendim açıkçası.,

insanlar genelde ürüne bakar ve bu iyidir derler.,

Düşün ki bir çocuk yoksul, zeki ve çalışkan . Bir insan geliyor diyor ki; gel seni okutayım, oku yararlı ol.

o çocuğun demesi gerekmez mi ?
sen benim anam değilsin, babam değilsin. kimsin ve beni okuttuğun paranın kaynağı nedir ?
ben dilenci değilm demesi gerekmez mi ?

markalı yardım olmaz.,hayır diyebilmeli insan. açken kızılcık şurubu içtim diyebilmeli.,alah versin sana diyebilmeli.,

kimin adına üzerine alındıysan alınma ljl, misyonerleşmeyelim diye yazdım.,

zihni şöyle düşün sorun için,
dur ben de biraz düşüneyim :)
yazarım sonra :)

Adsız dedi ki...

benim alıntıladığım anlamlı sözdür. yani kimseye münafık diyemeyeceğim diye, sırf kurada yazılıyor diye, böyle anlamı bir çıkarımı çöpe mi atsaydım ?

çıkarım yapmanıza laf etmiyorum. insanları münafık yerine koymanıza itirazım var. lafın nereye gideceğini tartmak lazım.

bir de şunları yazmışsınız:

o çocuğun demesi gerekmez mi ? sen benim anam değilsin, babam değilsin. kimsin ve beni okuttuğun paranın kaynağı nedir ? ben dilenci değilm demesi gerekmez mi ? markalı yardım olmaz.,hayır diyebilmeli insan. açken kızılcık şurubu içtim diyebilmeli.,alah versin sana diyebilmeli. kimin adına üzerine alındıysan alınma ljl, misyonerleşmeyelim diye yazdım.

--------

ben –maddi durum kısmı hariç- o çocuklardan biri olarak konuşuyorum şimdi... (o çocuklardan biri değilseniz olaya pek hakim de değilsiniz demektir -zaten bu yazdıklarınızdan belli oluyor- onun için iyi okuyun yazdıklarımı)

1. bu işler kimsenin anası babasının rızası olmadan yapılmıyor. Ve anası babası okutamadığı için o çocuk okutuluyor.

ben dilenci değilm demesi gerekmez mi ?

2. Bağış - hayır kabul etmek için, zekat kabul etmek için illa ki dilenci olmak gerekmez. Şimdi siz bağış kabul eden herkesi dilenci yerine de koydunuz. Mantığınıza hayranım! Ama zekat kime verilecek o zaman onu kestiremedim. Engin dini bilginiz (İslam’ın beş şartını sayamasanız da –buna yine itirazınız varsa bir sayın da görelim) ve içtihat kabiliyetinizle bu konuya da açıklık getirmek boynunuzun borcudur.
Ayrıca ufaktan para kaynağı üzerine şüphe düşürmeye hatta çamur atmaya çalışmışsınız. Attığınız çamuru ispat etmeye davet ediyorum sizi.

markalı yardım olmaz.

3. Şimdi marka denen şey verilen şey karşılığında alınan meblağın daha yüksek olması içindir. Bu insanlar verdikleri şey karşılığında ne almışlar da bunu katlamaya, artırmaya çalışıyorlar acaba? Yakutistan’da soğuktan kulakları donup kesilmek zorunda kalan öğretmen; hayatının sonuna kadar Moğol çöllerinde, Ulan Batur’da yaşamaya kararlı insan hangi markanın ve hangi menfaatin peşindedir bunu da iyi düşünün bir ara vakit bulursanız.

Allah versin sana diyebilmeli.

4. Yukarıda saydığım fedakarlıkları yapanların Allah’tan başka kimseden karşılık beklediklerini sanmıyorum.

kimin adına üzerine alındıysan alınma ljl, misyonerleşmeyelim diye yazdım.

5. Doğru şeyleri savunuyorsak misyonerleşelim. Hatta başka şeylerin misyonerlerinden daha misyoner olalım.

ljl

knze dedi ki...

zihni'nin sorusu;
hani ben şöyle demişim;

bu ekip aynı zamanda insanların salt protest vicdaniniN oluşturabilceği enerjiyi de sönümlendirme görevi üstelenecek.
o vicdani sigortanın atmasına engel olacaklar, görev bu.


Yerinde bir tespit, "sönümlendirme" (insanlığın sanki sorunu yok gibi hissettirmek) mi demek istedin?

3 tane canı sıkılan kadın veya erkek biraraya geldiğinde ve hadi bişeyler yapalım dediğinde,

akıllarına yoksul bir semette bot , kazak veya un , ya da şeker alıp dağıtmak oluyor..

ya yardımı alan insanların hali,
onu hiç düşünmüyor. kendisini düşünüyor çünkü ama bizlerden başklarına birşey yaptığını düşünmmemizi isitiyor.

ljl 'nin bana cevabı çok ilginç .

Yakutistan’da soğuktan kulakları donup kesilmek zorunda kalan öğretmen; hayatının sonuna kadar Moğol çöllerinde, Ulan Batur’da yaşamaya kararlı insan hangi markanın ve hangi menfaatin peşindedir bunu da iyi düşünün bir ara vakit bulursanız.

kendi yaptığını ulu-la-mak bu,.
ne zannediyorsunuz ki, insanlar, mühendisler, yerin yedi kat dibinde çalışıyor, uzay kapsülünde yaşıyor, veya kamçaka'nın donmuş okyanuslarında ekmek uğruna
hayatını tehlikye atıyor ?

bu dünya dikensiz gül bahçesi değil,.

bir insan bir eylemi kendisi için yapar., ağır geliyorsa yapmasın.

insanlardan karşılık beklendiği anlatımınzdan belli.

sen bir eylem yaparsın ben seni takdir edersem ederim, kişi olarak ljl olarak takdir ederim ama sana borçlu olmam., belki elimden gelirse ben de sana bir eylemde bulunurum. ilşkimiz alış-veriştir.

Fakat ne dinine karşı, ne de siyasi partine karşı ne de görüşlerine karşı bir borcum olmaz.

sen benim minnetimi kullanırsan,
ben sana kul olurum.
minnet insanları kul yapar.

eğer beni minnet ile kuşatırsan, sen misyonersin.
iyisi, kötüsü yoktur.
sana yasak edilmiştir.

eğer karşılığını allahtan bekliyorsa, sen burada neyi anlatmaya çalışıyorsun ljl ?

tenezül dahi etmemen lazım.

yazacağım daha sonra,.
ljl beni savunma psikolojisi ile okuma.

birlikte doğruyu arıyoruz ve kolaya kaçmaya niyetimiz yok.

yazımı acele yazdım., yeniden toparlayacağım.

Adsız dedi ki...

eğer karşılığını allahtan bekliyorsa, sen burada neyi anlatmaya çalışıyorsun ljl ?

su-i zanninizin yersiz oldugunu gostermeye calisiyorum. o kadar... bazi insanlar vardir onlara atilan laf onlari degil lafi atani dusurur.

bu insanlar ekmek ugruna yapmiyorlar. odtuden bilkentten bogaziciden mezun adamlar cogu. isteseler turkiyede de yaparlar. yani ortada bariz bir fedakarlik var.

reklam yaptiklarini da gormedim. kamuoyuna yansiyanlar kendilerine yoneltilen elestirilere karsi "yahu biz kotu bir is yapmiyoruz" turunden cevap sayilabilir ancak.

bir insan kendi yaptigi isi ululuyorsa menfaat bekliyordur. "hangi menfaat?" bunu sordum size. cevap almaktan cok dusunmeye sevketmek icin. hangi menfaat bu tur fedakarliklari kompanse edebilir? bence sadece obur tarafa ait menfaatler. hangi menfaat kaybedilen sagligin, ayri dusulen annenin babanin dostun yarin akrabanin arkadasin uzak kalinan memleketin yerini tutar? hangi menfaat???

diyelim ki kendisini ululamak icin oyle yapiyor. taa Allah'in colunde, buzulundaki kavrulan, donan adamlari biz burdan ovsek ona ne faydasi dokunacak?

ve bu icraat insanlarinin samimiyetlerini sorgulamak hayatimizda eksik kalmis en son is midir?

ljl

zihni örer dedi ki...

NoT:Birkaç yıl önce,
Ceren Hanım ile buradaki konunun aynısını tartışmıştık. Notlarım arasından kopyalıyorum. (Ceren Hanım'a da saygı ve selamlar buradan)


İslam kapitalizminde de özel mülkiyet sınırsız bir hak olarak görülür. Gelir vergisinin 1/40 (%2,5) olduğunu düşünürsek, günümüzde %50 leri geçen vergilerin karşısında ne kadar güdük kaldığını görebiliriz.
Kaldı ki, vahşi kapitalizm topladığı bu orandaki vergilerle kendi toplumunu dilenci hale getirmişken, şeriat mekanizmasının, işin içinden nasıl çıkacağını ve de çıktığını, yansımalardan görebilmekteyiz.
1- toplumdaki dindar kişilerin, (belki aşırı iyi niyetten kaynaklanan) sadaka mekanizmasının, olumsuz sonuçlar doğurduğunu görebilmeliyiz.

Kişinin kişiye bağımlılığı elbette istenecek bir durum olamaz.Keşke herkes kendi ayakları üzerinde durabilse.Fakat bunun olabilmesi(olabilemeyeceği)en azından günümüzde çok zor.(imkansız değil)/Ceren

Bu yaklaşımınızla, bir sistem sorgulamıyorsunuz Ceren Kardeş, tam tersine, vijdani bir yaklaşımla, sadaka verenin tahtını yükseğe bağlarken, sadaka alanın vijdan, onur, haysiyet, bağımsızlık, üretkenlik... gibi değerlerinin yıkımını ve pasifize edilişini görmezden gelebiliyorsunuz.
Bakın, dini eğilimleri fazla olan toplumlara, Araplar, Bangladeş, Pakistan... ve birçok Afrika ülkesi... sokaklar dilencilerle dolu.
Bunlar İslam’ın suçu mu? diyeceksiniz. Belki de böyle bir soru sormazsınız:)

Günümüzün vahşi kapitalizmi, %50 lerin üzerindeki oranla vergi topladığı halde, (kaçaklar ayrı konu) bunca sefaletin sonucu nedir? Elbette sınırsız biriktirme ve çalma tutkusudur. Öyleyse bu kadar yoksulluğun ortasında bu toplum nasıl miskince oturabilmekte? Elbette dini yaklaşımların yapay frenlemeleriyle...
İki veri, bu toplumu kuzu kuzu dinignleştirmekte, gönüllü köleliği mevcut kapitalizmin hizmetine sunmaktadır.
1- Sadaka ve yardım mekanizmaları,
2- Aza razı etme yani “şükrettme” mekanizması.
Sonuç: Karşısında dilenci-yoksul görme fetişizminden kurtulmanın yolu, öncelikle HAK ARAMAYI öğrenmeye teşviktir.
Çin atasözündeki gibi, “balık ikram etmek yerine, balık tutmayı öğretmek, sistemin asli işidir. Sistem bu asli işini yapmıyorsa, onun açığını kapatmaya çalışmak, düzensizliği beslemektir.
Mevcut sistem içerisinde hak aramak yerine, güçsüzler dilenciliği, güçlüler hırsızlığı ve dolandırıcılığı tercih etmektedir.
“Hak arama” girişimini, “hak arama hastalığı” diye raporlayan doktor bilirim. (hikayesi bende)!
Bir de hak arayanları ve bu yağmacı düzeni sorgulayanların “vatan haini ve sakıncalı” olarak bilinçlere kazındığını görerek yaşamaktayız.
Ceren Kardeş, iyi niyetinize inanarak farklı düşünmeyeceğinize inanıyorum ama, bazı iyi niyetlerin sonucu nasıl pasifize ettiğini açıklamak için bunca dili dökmüş bulunuyorum./saygılar

knze dedi ki...

Zihni'nin yazısına ne ekleyebilirim ? Zihni kardeş cerenle yazışmayı açamadım, umarım gelsin o da.

hadi başa dönelim ljl,

o çocuğun demesi gerekmez mi ? sen benim anam değilsin, babam değilsin. kimsin ve beni okuttuğun paranın kaynağı nedir ? ben dilenci değilm demesi gerekmez mi ? markalı yardım olmaz.,hayır diyebilmeli insan. açken kızılcık şurubu içtim diyebilmeli.,alah versin sana diyebilmeli. kimin adına üzerine alındıysan alınma ljl, misyonerleşmeyelim diye yazdım.

ben –maddi durum kısmı hariç- o çocuklardan biri olarak konuşuyorum şimdi... (o çocuklardan biri değilseniz olaya pek hakim de değilsiniz demektir -zaten bu yazdıklarınızdan belli oluyor- onun için iyi okuyun yazdıklarımı)
1. bu işler kimsenin anası babasının rızası olmadan yapılmıyor. Ve anası babası okutamadığı için o çocuk okutuluyor.


kızını başlık parasına evlendiren babanın da mazereti aynı olmasın.
ne yapalım besleyemiyorduk demesin.

ljl ben tutarlıyım; Trabzonda gel seni yunaistanda okutayım diyen birilerine aynı soruyu sorardım.
veli sorsun yani, yoksulluk mazeret değildir.

ben dilenci değilm demesi gerekmez mi ?

2. Bağış - hayır kabul etmek için, zekat kabul etmek için illa ki dilenci olmak gerekmez. Şimdi siz bağış kabul eden herkesi dilenci yerine de koydunuz. Mantığınıza hayranım! Ama zekat kime verilecek o zaman onu kestiremedim. Engin dini bilginiz (İslam’ın beş şartını sayamasanız da –buna yine itirazınız varsa bir sayın da görelim) ve içtihat kabiliyetinizle bu konuya da açıklık getirmek boynunuzun borcudur.

zekatını verdiğiniz kişinin sizi bilmesi gerekmiyor., geleneğimiz de böyledir.

hele hele zekat verdiğiniz kişiden bir karşılık beklemek hiç olmaz.
minnet hiç değil, kulluk hiç değil, ona sınır veye şart ileri süremezsiniz.

para sahibi olmak size bu hakkı vermez., siz borç ödüyorsunuz aslında. malınız borçtur.

zekatı yanlış yere karıştırdınız ve
yanlış örnek oluyorsunuz.

Ayrıca ufaktan para kaynağı üzerine şüphe düşürmeye hatta çamur atmaya çalışmışsınız. Attığınız çamuru ispat etmeye davet ediyorum sizi.

aşırı alınganlık ve tehdit mi içeriyor bu sözler.

insan sormalı dedim ben, tek tek
kişiler üzerinde konuşmadım.

insan sormalı.
sen yaparsan başkası da yapar ve yapıyor üstelik.
burada çydd eleştirsem bir sesiniz çıkmayacak,..

nerde kalmıştık , evet şu stepler romantiizimi değil miydi ?

bu insanlar ekmek ugruna yapmiyorlar. odtuden bilkentten bogaziciden mezun adamlar cogu. isteseler turkiyede de yaparlar. yani ortada bariz bir fedakarlik var.

valla ljl, ben ekmek uğruna çalışanların gider elini öperim.
yoksuluğa boyun eğip, dilenciliği
kabullenmedikleri için, arklarında bir destek yokken tek başlarına,
bilinmedik ülkelerde yaşam mücadelesi veren isimsizlerin elini gider öperim. kim sahip çıktı o mühendislere? Maaşlarını alabildiler mi ? kimler haklarını gaspetti, sizler yoktunuz ?

kimler öldürüldü afganistanda çalışmak uğruna, ekmek uğruna.,
hangi okulların mezun mühendisleriydi,.

ama onların ardında reklam ve sırtını dayayacak güç olmadığı haberiniz yok değil mi ? mayınlı alanda inşaat işlerinde bile çalışıyorlar.

ekmek için çalışanları küçümseyin, asıl siz.

sizin hiç, isviçrede, taa 19 yy da, o devrin imkanları ile Alp dağlarında telefirik inaşşatında çalışan insanların elini öpmek aklınızdan geçti mi? Alp dağları geçit vermez kayalıklara o telefiriği nasıl yaptılar ?

ekmek için mücadele kutsaldır.

şimdi o dediğiniz okullarda çalışan insanlara ben kötü bişey demedim.

allah versin dedim.
madem innaçlısınınız, daha iyi bir söz ne diyebilirim ?
AMA ben, bu yüzden, ne siyasi kimliğine, ne de sahip oldukları dini ekole birşey vermemem dedim.

haa,. eğer orda o rüzgarı yiyip maaş alamıyorsa, aç kalıyorsa,
biri orada hakkını gasp ediyorsa
vatandaşlık bilinci ile ona sahip çıkalım.,

daha vatandaş olamadık sizler, bizler.,tek başına bireyi korudunuz mu ? sıra ardında cemaat olan bireyin hakkına geldi ?

biz ekmek uğruna çalışan insanlara sahip çıkmıyoruz daha, onların dertlerini bilmiyoruz ? siz nelerden bahsediyorsunuz ljl ?

bir insan kendi yaptigi isi ululuyorsa menfaat bekliyordur. "hangi menfaat?" bunu sordum size. ................

sadelelik ve tevazuyu söz konusu etmeyim o halde, sadelik daha iyidir. yaptığınızı daha değerli kılar. hele ardında görünen bir siyaset işin içine girdimi dışardan tedbirli yaklaşılmasını
yadırgamayın.

ben genele konuştum. eğer dediklerimden üzerinize pay düşmüyorsa, bana zaten ihtiyacınz yok, allah verir. ben size haksızlık edemem.,

insan kendini korumalıdır. minnet, borç, kulluk tehlikeli engellerdir., ne diyorlardı ona ece'nin yazısında ?? .,,
sorgulama ama tedbir için.,,.

knze dedi ki...

Devam edeyim ljl,

vatandşılık bilinici ve sorumluluk ile yoksulluğa çözüm aramak ile,
merhamet ve fedakarlıkta yoksulluğa sahip çıkmak farklıdır.
ikincisi egoyu şişirmeye yarar. Halbuki birincisi sorumlu olmaktır.,

zihni'den bu hikayeyi dinlemek isteriz değil mi ?

“Hak arama” girişimini, “hak arama hastalığı” diye raporlayan doktor bilirim. (hikayesi bende)!

insan genetik olarak akli yeteneklere sahiptir., insan türü yer yüzünde çıkarlarını korumak için; ben buna hayatta kalmak için diyorum, aklını kullanmak zorundadır. Yani ahlaki hassasiyet bizim lütüfmuz değil bir zorunluluktur.
o zaman dinlere gerek yok mudur ?
kuran'a bakarsak, pek de yoktur :)

Biz zaten müslümandık ayeti., uzun uzun yazmama gerek var mı ?

ama peki ,o halde, neden ırak^ta neden 600 bin isan öldü ?

sorun da bu işte ?

bizim neye ihtiyacımız var ? sorusuna ben, bizim enerjiye ihtiyacımız var, diye cevap verdim yukarda.

veya sanırım muzmin anonimin blogunda yazmıştım; aramayım şimdi,. yeniden yazayım.

evrim sigortasını mutlaka bırakmıştı., sağa sola dağılmış istatistiki bir akıl yetisi bir yerlede dağılmıştır.

satracın gelecek üç hamlesini, bütün olasılıklarıyla görmek yetisi gibi birşey bu. sonra bütün olasılıklar içinde, her bir olasılık için insan türünü yeryüzünde yaşatacak tedbirleri almak., söyelmde kolay ama yaşam öyle zor ki..

Hani şu, adı garip garip garip olan yarı dinsel düşünce kuruluşları aptal gerçekten., kendilerine sanki istatistiki akıl onlarmış gibi tuhaf isimler ve simgeler takınıyorlar.

para bendeyse akıl bendedir gibi
sahte güvene sahip bu ukalalar.

en aptalcasını yazayım mı ?
şöyle diyorlar alenen,
hepsi değil tabi, ben en aşırısını yazayım,
diğerleri de gevezelikten başka işe yaramıyor zaten.

"yoksulları kırdıralım,. hastalıktan, savşatan dünya nüfüsünü yarı yarıya azaltalım, biz de yayılaım, dünya da cennet bahçesi yaşayalım.",

ben akıl ve zaka başlığında okuduklarımın tam tersi bişey diyeceğiM,

yoksa aptallar amerikaya mı göçüyor:) neyseki newyorker dergisi falan var,.amaerika bizim bildiğimizin ötesinde hala entellektüel potansiye sahip..

öbürlerine ne diyim, benim salak düşünce kuruluşu benzeri, yarı dinsel tuhaf ve kardeşim,.ilum.,atiler falan

aklın başka bir izahı var.
o da şu; sen zamanla başa çıkamazsın.
Bu milyarlarca yıldır geçen zaman.
hızlandırılmış eğitim olmuyor, hızlandırılmış evrim nasıl olsun a salak.,

yani sen yapamasın, ve hatta yeltenme ( bunla ilgili ayet de var:)

akılı neyi yapamayacağını bilmesinden anlarsın.

neye ihitiyacımız var.eğer sen zaten genetik kod olarak buna sahipsen "sağduyu" sezgi..diyoruz,

arada bir akıl bağı olması gerekiyor., insanlar sağduyulu sağduyulu çok yanıldılar.

bu da yetmiyor, toplumu harekete geçirecek enerji demiştim,.

muzmin anonim , ljl

burayı okuyorsanız, ister kendi blogunuzda olsun, veya ilgili başka yerde; muzminanonomim, ljl, zihni, "sağduyu ve sezgi ve akıl" ilişkisi konuusnda kelimenin epitomolojik kökenler, veya sizce anlamı nedir ? yazarsanız çok sevineceğim.. valla benim de çıraklığım böyle, isteyenin bir yüzü kara demişler :) havlu atmak serbsettir :)

konuyu dağıttım gibi gözüküyor ama
toplayacağız.,

kendi kendime notlar :
Sabah haberlerinde dinliyorum; erdoğan uzlaşma, uzlaşma demeye başladı ya:) oraya kadar geliriz., günlük yaşmla bağlantı kurmadan olmaz.
bu arada blogları dolaşayım, bakayım şu ıraklı doktorları gündeme alan var mı ? derin düşünenler çok ya., bulurum belki

Müzmin Anonim dedi ki...

Knz hanim,

Nadir yaptigim seylerden birisini yapacagim: Yazdiklariniz, ya da yazilanlar icinden itiraz ya da ekleme yapacagim bolumleri alip onlarin ait oldugu kapsamla kisitli kalmaksizin, kendi acimdan daha genis bir perspektiften bakarak yazmaga calisacagim..

Kursel sermaye ile (bu ulkede) Islam(ci) ittifakini elle-tutulurcasina gorebiliyorum.

Bunun var olmasi, gozlenebilir olmasi cok ilginc bence.

Her iki taraf acisindan da planli oldugunu soyleyecek degilim; baska dissal sartlarin bunu dayattigini da kabul edebilirim.

Fakat, var olan bu ittifakin nereye gidecegini kestirmege kalktigim zaman, bunun sonunun taraflardan birisi icin husran olacagini gormek de zor degil bence.

Islamci, yani dinin hayatin daha genis bir cografyasina hakim ya da en azindan tatbik edilebilir olmasini orzu edenler, acisindan nihai emelin neye benzeyebilecegini iyi kotu kestirmek mumkun.

Yok yok. Bunu boyl soyleyince --yani, icinde 'nihai emel' gecince-- illa 'yobaz ve cagdisi bir duzen' demek istemiyorum. 'Yobaz' ve/ya 'cagdisi' gibi kelimeler izafi ve mekruhlastiriligi icinde tasiyan onyargili bakis olur.

Onun yerine, daha sakin kafa ile bakacak olursak: Yine izafi bir kavram olmakla beraber, icinde huzur bulabileceklerini dusundukleri, istedikleri yer ve zamanlarda ibadetlerini yapabilecekleri ve inanclarina uygun hayatlar surecekleri bir dunya diyebilirim.

Bunu da, hic bir sekilde kotu ya da gayr-i insani^ degerlendiremeyiz. Her insan, huzur ve ozgurluk ister.

[Not: 'Islamci' yerine, bundan boyle 'dindar' kelimesini kullanacagim, cunku, bu arzulari serdedenler siyasi gerekcelerle, ideoloji ile bunlari soyluyor degiller; ya da en azindan, konunun siyasi/ideolojik boyutunun genelde farkinda degiller. Genis halk kitleleri sozkonsu oldugunda, bu, masum bir talep olarak ortaya geliyor demek istiyorum.]

Simdi gelelim global/kuresel sermayenin ne istedigine.. Bunu daha kolay yazabiliriz: Ozgurluk.

Yani, alirken, satarken, gelirken, giderken ozgur olmak istiyor. Daha da otesi, muhataplarinin da ozgur olmasini istiyor. Muhataplari (yani, mevcut ya da mustakbel musterileri) da ozgur olmali ki, istedikleri seyleri satin alsinlar..

Kisaca boyle ozetleyebilirim herhalde.

Boyle ozetledigim zaman, ortaya ortak payda cinsinden 'ozgurluk' talebi cikiyor..

Son derece insani, son derece anlayisla karsilamamiz gereken bir arzu..

Peki.

Bu durumda, benim derdim ne? Bana ne oluyor? Nicin buradan sonra yazmaga devam etmek istiyorum?

Cevabi basit, fakat bir o kadar da karmasik..

Her iki tarafin istediginin ortak paydasi ozgurluk olmakla beraber, mahiyetlerinde cok temel farklar var..

Dindarlarin arzu ettigi ozgurlugun atomik temelinde cemaatler var. Yani, benzer arzulari olanlarin bir sekilde bir araya gelmesi (fiziken ya da gonul bagi cinsinden) ve utopik bir huzur icinde istediklerini (ibadet vb) yapabilmek..

Bunun su anda onunde temel bir engel var: Hakli ya da haksiz, 'laiklik' dedigimiz prensip ve bu prensip hic olmasaydi bile bu tur cemaatlesmeleri kendine tehdit goren devlet..

Devletin bunlari nicin kendisine tehdit gordugunun uzerinde cok fazla durmak gerekmedigini dusunuyorum. yakin sayilacak tarihimizde yasadigimiz ve sonu da parcalanmaya giden cok-cemaatli, cok-irkli, cok-dilli yapimiz, ve bunun dogal sonucu olarak ortaya cikan ayrisma, adina burokrasi dedigimiz yonetsel bellegimizde canli duruyor. Ve, cazip bir imge de degil.

Dolayisi ile, devlet (yani burokrasi; yani yonetsel bellegimiz), parcalanmanin bir yeni ornegine zemin hazirlamak olarak gordugu bu gelismeyi bir tehdit olarak algiliyor.

Tehdit algilamasi da tek tarafli degil. Dindarlar da, istedikleri cemaatlesmelere izin vermek konusunda devletin cekincelerinin farkinda ve dolayisi ile dindarlar da devleti (arzularinin gerceklesmesi yolunda) tehdit goruyorlar.

Bu tehdit algilamasi oldukca yeni bir durum sayilir. Eskiden --yani daha onceleri--, cemaatler bir ozgurluk unsuru degildi; sadece hayatin bir baska vechesi, bir baska turden aidiyet unsuru sayilirdi.

Simdi degisti: Cemaatler bir ozgurluk unsuru sayliyorlar. Bu da, egemenlik paylasimi talebi anlamina geliyor.

Bu cok yeni, ve bence onemli bir gelismedir. Karsilikli tehdit algilamasinin ozunde bunun yattigini dusundugumu vurgulamak istiyorum.

Ve, tekrar edeyim: Cemaatlere yonelik talepler bir ozgurluk talebidir ve talebi dile getirenler farkinda olsalar da olmasalar da hem (egemenlik paylasimi acisindan) siyasi hem de (soyutlama acisindan) bence ideolojik mahiyettedirler.

Simdi de donelim, kuresel sermayenin talep ettigi ozgurluge..

Bunun da devlet yapilariyla temelden celistigini gormek o kadar zor olmasa gerek..

Iki boyutu var.

Bireysel ozgurluk soylemi olmakla beraber, her iki boyutta da, kursel sermayenin egemenlik paylasimini (ya da devrini) talep ettigini gormek zorundayiz.

Birinci boyutta, yukarida kisaca ozetledigim sekliyle, 'alirken, satarken, gelirken, giderken ozgur olmak' talebi var.

Bu talebin, adina devlet dedigimiz yapiya 'golge etme baska ihsan istemez' demek oldugunu; dolayisiyla da egemenlik vb gibi seylerin ortadan kalkmasi anlamina geldigini yazmak cok zor olmasa gerek.

Ikinci boyutta, yani, yine yukarida kisaca ozetledigim sekliyle, 'muhataplarinin (yani, mevcut ya da mustakbel musterilerinin) de ozgur olmalari, istedikleri seyleri satin almak konusunda karisan goruseninin olMAmasi' talebi var.

Bu ikinci boyut daha rafine bir talep.. Bireysel ozgurluk konusunda alabildigince genis bir perspektif anlamina da gelebiliyor.

Evet, o anlama da gelebiliyor ama baska anlamlari daha var..

'Bireyin karisani goruseni olmasin' demek cok anlasilir bir seydir de, kuresel sermayenin ticaret (alis-veris) demek oldugunu unutmamamiz gerekir.

Ve, ticaret dedigimiz zaman da bunun olmazsa-olmaz bir unsurunun tanitim faaaliyeti oldugunu pesinen kabul etmis oluyoruz. Yani, tanitim (reklam, prpoganda, promosyon) yapilamazsa ticaret esasen imkansiz hale gelir.

Uzun lafin kisasi, kuresel sermaye dedigimiz zaman ozgurce ticaret yapabilmekten ve --dolayisiyla da-- ozgurce tanitim (reklam, prpoganda, promosyon) yapabilmekten bahsediyoruz.

Burada isler biraz karisiyor.. Ilk olarak, yapilacak tanitimin mahiyeti ve icerigine kimse karismasin mi sorusu var..

Dinsel, ahlaki, ve kulturel itirazlari kim nasil halledecek? Herkesin cebindeki para ile oy vermesi --yani, o seyi satin almasi ya da almamasi-- onermesi anlamli midir?

Bunun yanisira, tanitim faaliyetinin sadece reklamlarla sinirli kalmamak ihtimali var ve cok da yuksek bir ihtimal.

Daha dogrusu pratikte cok yaygin bir durum.

Oyle de olmak zorunda, cunku ticaretin musterisinin olabildigince homojen olmasi gerekiyor. Dunyanin oteki ucunda pazarlanan seyin beriki ucunda da satilabilmesi icin, begenilerin de kulturlerin de transformasyonu zorunlu.

Bu kultur transformasyonu da ancak ve sadece ikna yoluyla olabilir: Bireye, dunyanin oteki ucundaki kisinin alabildigi seyi alabilmek ozgurlugu tanimak da diyebiliriz buna.. Yani, bireyin oyle hissetmesi gerekiyor.

Simdi..

Ister kulturel transformasyon baglaminda bakalim, isterse de kuresel urunun lokalde de tercih edilmesinin saglanmasi amaciyla dile getirilen bireysel ozgurluklerden..

Her ikisi de, hem devlet yapisi ile, hem de dinsel yapilarla catismak durumundadir..

Devletle catismasina yukarida baska ornekler vermistim. Ama, dinsel yapilarla catismasi sadece bu noktada, yani tanitim ozgurlugunun bireysel ozgurluk seklinde konumlandirmasinda ortaya cikiyor.

Pazarlanan urun ya da hizmetin, yani hayat tarzinin lokaldeki dinlerle, cemaatlerle catismasi bence mukadder.

Mukadder de, sonucta kim --yani, hangi taraf-- galebe calar bence?

Ilginctir.. Kisisel kanaatim odur ki --belki de belli bile olmustur-- bir ust orgut olan devlet yapilanmasina cephe alan cemaat ozlemlerinin daha sonra hemen ortaya cikacak olan bu ikinci kademedeki catismada bence hic sansi yoktur --olamayacaktir.

Cemaat yapilanmasinin, hic hayatta kalabilse dahi, sembolik olmaktan oteye gecemeyecegi; 'ozgur' fakat organize olamamis bireylerden mutesekkil bir dunya nufusundan bahsediyoruz..

Boyle bir senaryonda, organize kalmagi basarabilen yegane unsurun, kuresel sermayenin cekirdeginin, olaganustu bir iktidar elde etmis olacagini soylemek bir kehanet olmasa gerek..

Boyle bir dunya hedefleyip hedeflemedigimizi oturup dusunmekte fayda var.

Not 1: Yukarida 'dindar'lara odaklandim, ama, ozgurluk talepleri dle getiren baska zumreleri de pekala ornek verebilirdim. Mesela, 'solcu'lar, 'doga'cilar, ve diger marjinaller..

Not 2: Bu yazdigimi, yeterince elestirildek sonra, biraz daha isleyip bir yazi haline getirmek isterdim.

Müzmin Anonim dedi ki...

Zihni bey,

İslam kapitalizminde de özel mülkiyet sınırsız bir hak olarak görülür. Gelir vergisinin 1/40 (%2,5) olduğunu düşünürsek, günümüzde %50leri geçen vergilerin karşısında ne kadar güdük kaldığını görebiliriz.

Bu paragrafin neredeyse hic bir tarafi ile hemfikir degilim.

Birincisi, 'İslam kapitalizminde de özel mülkiyet sınırsız bir hak olarak görülür' bence dogru degil. Ozel mulkiyeti, hele de statik ise, --biraz da fazla-- sinirlayicidir Islam.

Ikincisi, zekat bir gelir vergisi degildir. Servet vergisidir. Aradaki fark da onemlidir ve %2.5 zekat demek --bir aralar yaptigim bir hesaba gore-- statik servetin 89 sene icinde sifirlanmasi anlamina gelir.

Sadaka mekanizmasi vb de bu erimeye ek katkilardir.

Müzmin Anonim dedi ki...

LJL bey,

Ulula[n]mak karsiligindaki menfaat --bence-- en ileri turden menfaattir: Iktidar.

Butun servetler, gayretler bu yolda harcanir.

'Iktidar'in servetini gayretini harcayan kisinin kendisine ait olmasi da gerekmiyor tabii ki. Mensup oldugu kitle/zumre/cemaat vb.dir sahibi.

Müzmin Anonim dedi ki...

Knz hanim,

burayı okuyorsanız, ister kendi blogunuzda olsun, veya ilgili başka yerde; muzminanonomim, ljl, zihni, "sağduyu ve sezgi ve akıl" ilişkisi konuusnda kelimenin epitomolojik kökenler, veya sizce anlamı nedir ? yazarsanız çok sevineceğim.. valla benim de çıraklığım böyle, isteyenin bir yüzü kara demişler :) havlu atmak serbsettir :)

O kadar daginik bir kelime bulamaci ki onlar.. Aciklamaga calismak aslinda aciklamasi istenen kisinin psikoanalizi anlamina gelir :)

Onun yerine, bir kagida murekkep damlatip kagidi katlasaniz ve cikan sonucu anlatmami isteseniz daha 'bilimsel' olmaz miydi? :)

Adsız dedi ki...

Ulula[n]mak karsiligindaki menfaat --bence-- en ileri turden menfaattir: Iktidar.

evet oyledir, katilirim.
itirazim mavzubahis insanlarin samimiyetlerini neye dayanarak sorguladigim noktasinda.

farkli saikler ayni turden davranislara yol acabilir.

bu insanlara bunu yaptiran saik iktidar hirsi da olabilir, Allah rizasina erme arzusu da.

benim gorduklerim ve yasadiklarim su-i zan degil, husn-u zan etmemi gerektiriyor. bunu ifade etmeye calistim...

selamlar...

ljl

Adsız dedi ki...

neye dayanarak sorguladigim => sorguladigimiz olacakti

ljl

Müzmin Anonim dedi ki...

LJL bey,

itirazim mavzubahis insanlarin samimiyetlerini neye dayanarak sorguladigimiz noktasinda.

Simdi, zimnen de olsa Zihni beyin niyetini okudugum iddiasiyla degil de, kendi kanaatimi yazayim. [Tarafsiz olmaga calisayim, ama tarafsiz olunamadigini da biliyorum.]

Kendi adima, suphe duyuyorum diye, yardimsverligin engellenmesi taraftari degilim. Hic bir halde.

Fakat, hepimiz de biliyoruz ki, yardimi yapan, fiilen icra eden ile, o yardimlarin yapilmasina onayak olan, tesvik edn, yol gosterenlerin cikar ya da niyetlerinin tamamen cakismasi gerekmiyor.

Sizin de cok iyi bildiginizi tamin ettigim gibi, mesela Afrika'da, ahali, misyonerler icin 'elimize Incil'i tutusturdular ama evlatlrimizi (kole), dogal kaynaklarimizi da yagma aldilar' vb seyler soylerler.

Oraya giden misyonerin niyetinin halisane olmak ihtimali yuksektir. Bir iki tane tanimisligim var, ve onlarin da onu 'Allah rizasi' icin yaptiklarini biliyorum. Yan etkilerini bilenler dahi, o yan etkilerle ilgilenmiyorlar. Haklidirlar da.

Dolayisi ile, niyet cok halisane olabiliyor.

Niyetin gercekten ne oldugunu ancak uzun zaman icinde anliyoruz --kim masada yolunan kaz olmusa bakarak.

Bu konuda tedbir almak da, olsa olsa, zararin neresinden donersek kardir mertebesinde olabiliyor.

Butun bunlari dedikten sonra, beni bir su katilmamis tatlisu humanisti, filantropu filan sanmanizi istemem --hasa!.

Oyle ya da boyle, bir yerlerde birileri misyonerlik yapacaksa, bunu 'bizim' diyebileceklerimizin yapmasini, ve sonunda da kaymagini bizim yememizi tercih ederim. :)

knze dedi ki...

muzmin anonim bey,

benim de nihani hedefim var ve yobaz değil, ve vatandaş olarak yok sayılmamak istiyorum. Ama cemaat üzerinden konuşmak zorunda kalıyoruz çünkü onlar çok.,

yazınızda "dindar" kelimesi var,. ben o kelime içinde yokum;
siz de zateb "dindar" diye yazarken knz düşünmediniz.,
öte yandan "devlet" demişiniz, ben devlet de değilim,..

kısaca, bu yazıda olabilcek hiç bir yerde yokum.

olmayan sadece ben değilim; birey yok., bu yazıda topluluk var.

"ignore" ihmaller çok fazla oluyor ve de, ister istemez, bu ihmal bir insan oluyor.

bu uzun girişten sonra devam edelim.
yine de dua edin ki, dışanmış olarak kendime siyah ördek benzetmesi yapmadım :)

küresel sermaya ile dindarların ittifakını konuşuyorduk, dindar isteklerini yobaz olarak değil de, insani boyutta bakalım dediniz;

Onun yerine, daha sakin kafa ile bakacak olursak: Yine izafi bir kavram olmakla beraber, icinde huzur bulabileceklerini dusundukleri, istedikleri yer ve zamanlarda ibadetlerini yapabilecekleri ve inanclarina uygun hayatlar surecekleri bir dunya diyebilirim.

masum yani. çok masum. biraz fazla masum olmasından şüphelenmediniz mi ? çok fazla siyah ördek hikayesi dinlediniz galiba muzmin anonim . siz diyanetin binasını görmedniz mi ? suni mezhebi koskoca bir bina., kim inşa etti bu binayı,. içini kim doldurdu ? o kadar insan ve maaşı düşünün, organizasyonu düşünün. peki, neden MEDEN Arama binasından daha görkemli ve daha çok maaş ödeniyor ? Hala ülkemizde nerde nekadar maden var bilmiyoruz. jEOFİZİKTEN MEZUN KAŞ ÖĞRENCİ iş buluyor ? kuş enstütüsü kapatılıyor ama diyanet binası genelkurmay binası gibi ayakta.

demiyorum ki, bu benim boğazıma batıyor.
ama bu insanlar da biraz olsun hak bilsinler. bu ülkede en iyi işleyen işlerden biri din işleri organizsyonu.

gözkyüzünde ayı takip ederler, hilal ne zaman ilkönce türkiye açıklar, cenaze işleri tıkır tıtır işler., kandiller yanar, en izbe köye bile maaşlı imam atanır.

daha ne istiyorlar devletten.
ilaki cemaat lideri çankaya da yemek mi yesin diye ?

benim vatandaş olarak, birey olarak devletten almadığım din hizmeti yok., ne kaldı ?

bulsam bulsam, dini özgürlük kııstlaması olarak haca gitmem yasak, yani kura da çıkacakmışım,
ancak ondan sonra gidebilirmişim.

şikayet edecek olsam, desem desem ona laf etmem lazım. Bunlar tersini yapıyor ?

valla ben size söyleyim; aymak doymak bimez istekler sonunda ya ayşa azmiye gidiyor ya da holding binasına..

isterük geleneği....

cemmat olmanın bir keyfi var tabi, akis halde birey, birey ezileceksin., suyun çıkacak,..
bakanlıkların kapısından geçemeyeceksiniz.

o zaman tek olmayacaksam, açıkça ve resmen bir çıkar grubu olmayı tercih ederim., mert olsun, ismi net olsun., ben çıkar grubuyum kardeş derim.

Bunu da, hic bir sekilde kotu ya da gayr-i insani^ degerlendiremeyiz. Her insan, huzur ve ozgurluk ister.

boş durmasınlar o zaman,
neden hacca gidemiyoruz özgürce ??
kura çekecekmişim.
işlerini yapsınlar. iki tane daha mı diyenet binası dikelim ?

burada o konuda başlık açtım.
ljl bana hac kadınlara farz değil, sen gitmesen de olur dedi.,
züğürt tesellesi ile oturdum aşağıya. ee peki siz erkekler nasıl huzur buluyorsunuz ?
ilk defa erkek olmadığıma şükrettim :)

valla huzursuz olmayı kafasına koymuş bir topluğu huzurlu edemezsiniz.

Genis halk kitleleri sozkonsu oldugunda, bu, masum bir talep olarak ortaya geliyor demek istiyorum.]

halkı sürekli kışkırtmanın vebali yok mu ?

Simdi gelelim global/kuresel sermayenin ne istedigine.. Bunu daha kolay yazabiliriz: Ozgurluk.
Yani, alirken, satarken, gelirken, giderken ozgur olmak istiyor. Daha da otesi, muhataplarinin da ozgur olmasini istiyor. Muhataplari (yani, mevcut ya da mustakbel musterileri) da ozgur olmali ki, istedikleri seyleri satin alsinlar...


demişsiz ve evet evet,.. hızla,. karmaşık olan tarafa geçiyorum yazınızda..
arada ne fark var yazmışınız.

Dindarlarin arzu ettigi ozgurlugun atomik temelinde cemaatler var.

ah dindar kelimesi ile vurdunuz beni., din ve vicdan özgürlüğü olarak benim aracım hiç bir cemmat olamaz. insanları din dışı iten bir sistem bu.

soru şu; din bir lobi ve çıkar grubu olmalı mı ?
amerikaya ne kazandırdı bu ? daha huzurlu dindar mı oldular.

kısaca; bizim şu yüzyılda bir de tanzimat dindarlarımız oldu.,
bakın,amerikaya özeniyorlar.

tarih tarışmasına girmeyeyim,
devam edelim yazınıza;

Yani, benzer arzulari olanlarin bir sekilde bir araya gelmesi (fiziken ya da gonul bagi cinsinden) ve utopik bir huzur icinde istediklerini (ibadet vb) yapabilmek..

imparotorluk başkentimiz, serhat şehrimiz mimmar sinan eserleriyle dolu,. annem gitti kadınlarla, minibus tutmuşlar, pek huzurlu geldi valla.., ülke böyel, siz yukarki satırlarda işgal altında bir ülkeden falan mı bahsediyorsunuz ?

Bunun su anda onunde temel bir engel var: Hakli ya da haksiz, 'laiklik' dedigimiz prensip ve bu prensip hic olmasaydi bile bu tur cemaatlesmeleri kendine tehdit goren devlet..

yok, inanamıyorum.,
devlet şunu diyecek herhalde; sizlere holding yolunuzu açtık ama şimdilik cumhurbaşkanlığında şeyhlerimize iftar veremiyoruz,..

türkiyede teşvik almmaış bir tek
özel sektör var mı ? cemmatler de karıştı araya.

bişey demiyorum ama nankörlük etmesinler.,
doymaktan bahsediyorum ben, bişey var hiç doymuyor.

Devletin bunlari nicin kendisine tehdit gordugunun uzerinde cok fazla durmak gerekmedigini dusunuyorum. yakin sayilacak tarihimizde yasadigimiz ve sonu da parcalanmaya giden cok-cemaatli, cok-irkli, cok-dilli yapimiz, ve bunun dogal sonucu olarak ortaya cikan ayrisma, adina burokrasi dedigimiz yonetsel bellegimizde canli duruyor. Ve, cazip bir imge de degil.

valla son 20 yıldır bakanlıkların her odasından fışkırıyorlar.
ne olur doysunlar artık.
tıksırıncaya kadar doysunlar.
bunların kendilerine söylediği yalan şu; biz iyi bir iş için iltimas alıyoruz diyorlar.

fakat biraz da, bu ülkede kuş ensitüsüsü adına çıkar gruplarına sıra gelsin..

Dolayisi ile, devlet (yani burokrasi; yani yonetsel bellegimiz), parcalanmanin bir yeni ornegine zemin hazirlamak olarak gordugu bu gelismeyi bir tehdit olarak algiliyor.

yok canım,.. çocuğun biri okulda sıranın üzerine nazım hikmet şiiri falan yazsın, yani ben kantarın topu yok demiyorum,..

valla bu ülkede cemaat ve devlet el ele mahalede salyongoz sattırmamak için ittifaktır.,
onun için rahatlar..onun siz yaparsanız başka dinler de yapar, yeni din çıkar o da yapar diyorum.,
problem algısı olmuyor

çünkü çözüm şu; salyongoz satmaya kalkanın vay haline., .,

aslında (real'de) istenen "bir tek bana" dedikleri bir özgürlüktür.
cemmatin küresel sermaye adına, bu ittifakı bozduğunu sanmıyorum.,
küresel sermaya de bu işlere kafa yormaz zaten.

Tehdit algilamasi da tek tarafli degil. Dindarlar da, istedikleri cemaatlesmelere izin vermek konusunda devletin cekincelerinin farkinda ve dolayisi ile dindarlar da devleti (arzularinin gerceklesmesi yolunda) tehdit goruyorlar.

dindarlar açısından devlet tehditse; eğer böyle görüyorlarsa, o halde şükür demeyi unuttular.

böyle frensiz giderlerse sonları ayşa azmidir.
ingliz doktorların söz konusu edildiği., blogları aramaya devam edeceğm.,

ama o yola gitmeyecekler,
küresel sermaye ile itifak edecekler. çünkü bireyin özgürlüğü her iki tarafa fazla geliyor.

"dindar" kelimesinden dışlanmış olmayı dikkat çekmek istiyorum. islamcı diyince de olmuyor diyorsunuz; yaşamın zorluğu burada işte..kelime yok.

ama dışarda, dindar kelimesinden dışalanan insanlar kümesi de oluşmaya başladı.. küresel sermeya onların da imdadına yetişecektir.

bakalım ortalığı kim süpürecek ?

.....Ve, tekrar edeyim: Cemaatlere yonelik talepler bir ozgurluk talebidir ve talebi dile getirenler farkinda olsalar da olmasalar da hem (egemenlik paylasimi acisindan) siyasi hem de (soyutlama acisindan) bence ideolojik mahiyettedirler.

çıkar grubu yani., adını koyalım.
çoğunluk olduğu için cazip. yani lezzetli meyva. devlet olanaklarından yararlanıyor.
aleviler azınlık olduğu için,onlar ne tehdit görülüyor, ne de AB uyum yasalarına rağmen hala bir hak alabliyor.

Simdi de donelim, kuresel sermayenin talep ettigi ozgurluge..
Bunun da devlet yapilariyla temelden celistigini gormek o kadar zor olmasa gerek..
..........


küresel sermayaden şikayetimiz yok.
evet, dediğiniz gibi özgürüm ve dünyanın öbür ucundan alıyorum., çin malı çizme aldım, çok ucuz ve şık. limon arjantinden geliyormuş.,

dışarıya bişey satmamız gerekiyormuş. onu da satarız.

ama bişey var.
değişmeyen bir şey. kısıtlı hammadde kaynakları ? işte orada perde arkasından dönenleri bilmiyoruz., uuzn vade planlarını bilmiyoruz.

yoksa biz ağzında peynir olan daldaki karga mıyız ?

vehme kapılmak istemem ama yeni bir teknolojik sıçrama olmadan eski dünyada yenibirşey yok.

Not 2: Bu yazdigimi, yeterince elestirildek sonra, biraz daha isleyip bir yazi haline getirmek isterdim.

son kısmı hızlı gibi geçtim.
ama anladım ve iyi okudum.
cevabımda yeryer psikolojik yansımlar olabilir.

cemaatte benim için devlet gibi.,
bireyin hakkını cemaate karşı kim koruyacak ? çok büyükler ve onları bilmiyorum.,içinde olmadığım için zarar görürü müyüm ? AB hukuk sorusu bu,.

diğer bütün yazıları da cevaplayacağım. düşük fren yazıyorum ki, yorucu olmasın sizlere :) diğer cevap yazmadıklarıma da yazacağım.

not :ben korkmam öyle :) kişisel analiz psikolojik falan,.. sezgi, içgüdü, akıl bağlantı yazısı için....

Adsız dedi ki...

ljl bana hac kadınlara farz değil, sen gitmesen de olur dedi.

bunu tekrar duzeltmek istiyorum cunku defalarca duzeltmeme ragmen nedense ayni sekilde yansitmaya devam ediyorsunuz:
size gitmeyin demedim. kadinlara farz degil de demedim.
sunu dedim:
1. yalniz olan kadinlara farz degil.
2. Bunu kadinlar gitmesin diye degil, dinin yalniz olan kadinlara kendilerine agir gelebilecek birseyi yuklemedigini belirtmek icin soyledim. sonucta "farz olmadigi halde" giden kadinlar var.

ljl

zihni dedi ki...

Müzmin Bey,

İslam kapitalizminde de özel mülkiyet sınırsız bir hak olarak görülür. Gelir vergisinin 1/40 (%2,5) olduğunu düşünürsek, günümüzde %50leri geçen vergilerin karşısında ne kadar güdük kaldığını görebiliriz.

Bu paragrafin neredeyse hic bir tarafi ile hemfikir degilim.
Canınız sağolsun, hallederiz

Birincisi, 'İslam kapitalizminde de özel mülkiyet sınırsız bir hak olarak görülür' bence dogru degil. Ozel mulkiyeti, hele de statik ise, --biraz da fazla-- sinirlayicidir Islam.

İslam kapitalizminin, mülkiyeti sınırlayan bir yanını bilmiyorum doğrusu. İslam kapitalizmi, “mal-mülk Allah’ındır” derken bile, bu malı Allah adına devlet değil, özel kişilere kullandırmaktadır. Özel kişiler, verimli çalıştırdığı sürece, o mülkün kullanım hakkı kişiye aittir. Verimli çalıştırma varsayımında, üretim aracı (mülk) yerinde dururken, kazançlar, kişinin hanesine kapital değeri olarak birikecektir.
Verimli çalıştırılamayan mülk, devlet tarafından bir başka kişiye verilecek, tasarruf hakkı o kişiye ait olacaktır.

Ikincisi, zekat bir gelir vergisi degildir. Servet vergisidir.

Düzeltmeniz için teşekkür ediyorum. Haklısınız,
Ancak, gelirin vergisi ayrı bir değerleme ile mi alınmaktadır sizce? Benim bildiğim kadarıyla, zekat, “servet+kar” üzerinden alınmaktadır.

Aradaki fark da onemlidir ve %2.5 zekat demek --bir aralar yaptigim bir hesaba gore-- statik servetin 89 sene icinde sifirlanmasi anlamina gelir.

Buraya dikkatinizi çekiyorum, yukarıda dediğim gibi,
servet üzerinden alınan vergiyi serveti sıfırlayan bir unsur olarak görürken, “mülk Allahın “olduğundan, zekatın servet (sermaye) kısmına yansıyan bölümünü, “kira” olarak değerlendiremez miyiz? O zaman, bu günkü kapitalizm ile arasında bir fark olmadığını görebiliriz (bence).
Çünkü, iş yapan bir girişimcinin, öncelikle bir üretim aracı kiraladığını düşünün, burası bir maliyettir. İkincisi, kazancın vergisi vardır ki, ikinci bir maliyettir. Bu durumda, bilmem kaç yıl sonra bu girişimcinin varlıklarının sıfırlanacağı da olasılık dahilinde değil midir?


Sadaka mekanizmasi vb de bu erimeye ek katkilardir.

Oysa sadaka mekanizması, sadece yoksulluğu ve tembelliği besleyen bir mekanizma olarak yorumlanabilir. Bu anlamda alırsanız, hak verebilirim size. Çünkü, burada toplu ve sinsi erime süreci çalışır.

knze dedi ki...

ljl, çok teşekkür ederim açıklama için,

fakat endişe etmeyiniz; okurlarımızın yeterince zeki, akıllı ve sezgili ve sağduyulu olduklarını düşünüyorum.

sonuç: yalnız kadınlarımız ve sağlılğı bozuk olanlar hariç olmak üzere, erkeklerimiz ve yalnız olamyan kadınlarımız hacca gitmelerinin engellenmesi nedeniyle şikayetlerine başlayabilirler veya şikayet etmelidirler ? ne hakla.

knz notu : ben fıkıh,tefsir ve ljl 'nin görüşünün aksine, yalnız kadın olmayı hastalık sebebi saymıyorum. fakat konun gidişatı açısndan benim görüşümün bir önemi yoktur., sadece bilinsin diye not düştüm

l j lattakian dedi ki...

tesekkur ederim duzeltme icin.
sunu da duzeltirsek samda kayisi olacak, tadindan yenmeyecek:

ben fıkıh,tefsir ve ljl 'nin görüşünün aksine, yalnız kadın olmayı hastalık sebebi saymıyorum.

ben de yalniz olmayi hastalik sebebi saymiyorum. mesela cocuklara namaz farz degil demek icin cocuklugu bir tur hastalik mi saymamiz lazim? hayir. (yani gercekten cocuk olanlar icin diyorum, yoksa yas 20 kusur olup cocukluga devam ediyorsa hastadir bence de...)

zaten yalniz ve sagliksiz kelimelerini ayni cumlede kullaninca ikisinin farkli oldugu anlasilmali degil mi. yoksa anlatim bozuklugu olur maazAllah.

gerci okurlariniz zekidir, ceviktir ama ben yine de duzeltmis olayim. dumduz olsun.

Müzmin Anonim dedi ki...

Zihni bey,

Birincisi, 'İslam kapitalizminde de özel mülkiyet sınırsız bir hak olarak görülür' bence dogru degil. Ozel mulkiyeti, hele de statik ise, --biraz da fazla-- sinirlayicidir Islam.

İslam kapitalizminin, mülkiyeti sınırlayan bir yanını bilmiyorum doğrusu. İslam kapitalizmi, “mal-mülk Allah’ındır” derken bile, bu malı Allah adına devlet değil, özel kişilere kullandırmaktadır.

Ilahi Zihni bey :) Mulku dogrudan dogruya sahibi --yani, Allah-- isletecek degil ya :) :)

Mulkiyet iliskisi cinsinden bakarsaniz, bence Islama gore hiyerarsi soyledir:

Once Allaha aittir.
Ardindan devlet gelir.
Ardindan da ozel/tuzel kisiler gelir.

Boyle bakarsak, sizin asagida son derece isabetli oldugunu kaydetmek istedigim 'kira' benzetmesi bence cok daha anlamli oluyor.

Evet, zekat, bir tur kiradir. 'Kira' benzetmesi isabetli, cunku kirada (icarda) oturan kisinin, odeyecegi kiranin ne olacagi kisinin gelirine bakilarak tayin edilmez. O evin/topragin bir ederi vardir ve onun uzerinden kira belirlenir.

Tabi, Islam'da bu 'kira' benzetmesini sonuna kadar kullanamayiz. Yani, bazi yerlerdeki evlerin kira karsiliklari o evin ederinin %2.5'undan cok daha yukari olabilir. Bu istisnai halleri saymazsak, kira benzetmesi bence cok yerindedir.

Özel kişiler, verimli çalıştırdığı sürece, o mülkün kullanım hakkı kişiye aittir.

Mulkiyet degil, kullanim (itfa) hakki demek daha dogru olmaz mi?

Verimli çalıştırma varsayımında, üretim aracı (mülk) yerinde dururken, kazançlar, kişinin hanesine kapital değeri olarak birikecektir.

Evet, bu var tabii. Ama, devletin de herzaman musadere yetkisinin oldugunu unutmamak lazim.

Bilirsiniz, mesela Osmanli'da, bir suru 'devletlu'nun timarlari vs vardi ve buralardan olaganustu birikimleri de olmustur. Fakat, belli bir noktada, devlet basit bir kararla butun bunlari musadere etmistir. Kimsenin aklina da Seyhulislam'a basvurmak bile gelmemistir.

Cunku, birikimin kaynaginin da devlet oldugu kabul ediliyordu. [Bir de tabii, meritokrasi tercih edildiginden --ya da yukairdaki sebepten--, soydan yuruyen servetler olamiyordu.]

Verimli çalıştırılamayan mülk, devlet tarafından bir başka kişiye verilecek, tasarruf hakkı o kişiye ait olacaktır.

Tasarruf hakkindan bahsediyorsunuz ama kavramlari iyi kullanmak lazim. Temel tasarruf --Allah adina-- devletin kullandigi tasarruftur. Kime, ne amacla verecegine devlet karar veriyor.

Ikincisi, zekat bir gelir vergisi degildir. Servet vergisidir.

Ancak, gelirin vergisi ayrı bir değerleme ile mi alınmaktadır sizce? Benim bildiğim kadarıyla, zekat, “servet+kar” üzerinden alınmaktadır.

Kar da tabii servete bir ilavedir. Dolayisi ile, hem karin, hem de bir onceki sene elinizde olan servetin vergisini veriyorsunuz.

Burada sorun, kar etmemis iseniz ne olacagidir. Islam bunu kabul etmiyor (en azindan uzun zaman icin) ve servetinizin erimesine imkan taniyor. Kar etmemis iseniz de zekat veriyorsunuz. O da servetinizi azaltiyor.

Aradaki fark da onemlidir ve %2.5 zekat demek --bir aralar yaptigim bir hesaba gore-- statik servetin 89 sene icinde sifirlanmasi anlamina gelir.

Buraya dikkatinizi çekiyorum, yukarıda dediğim gibi, servet üzerinden alınan vergiyi serveti sıfırlayan bir unsur olarak görürken, “mülk Allahın “olduğundan, zekatın servet (sermaye) kısmına yansıyan bölümünü, “kira” olarak değerlendiremez miyiz?

Tabii ki. Yukarida da degindim.

Ama, kiraci sifiri tuketse dahi kira odemek ya da cekip gitmek zorunda kaliyor. Bu, bildigimiz sekliyle kapitalizmden ayriliyor. Kiraci, hicbir zaman, mulk sahibi olamiyor da ondan.

O zaman, bu günkü kapitalizm ile arasında bir fark olmadığını görebiliriz (bence).

Olur mu?

Kiraci olmak baska, mulk sahibi olabilmek bambaska seyler degil midir?

Aslinda, Islam, o yonuyle, komunizme cok daha yakindir bence.

Çünkü, iş yapan bir girişimcinin, öncelikle bir üretim aracı kiraladığını düşünün, burası bir maliyettir.

Kiralanan seyin mulkiyeti kiracida olmaz ki..

İkincisi, kazancın vergisi vardır ki, ikinci bir maliyettir.

Tabii. Ama, kazanmadigi zaman sadece sermayeden yemek baska, bir de sermayeyi --ayrica-- vergi (zekat) cinsinden tuketmek zorunda kalmak baska.

Bu durumda, bilmem kaç yıl sonra bu girişimcinin varlıklarının sıfırlanacağı da olasılık dahilinde değil midir?

Evet. Tabii ki kapitalizmde de sermayeyi sifirlamak var. Var, ama kisinin kendisi bunu tuketebilir (yani, kar etmezse sermayeyi kendisi 'yer'). Devlet, ya da baska birisi, (emlak vergisi vb haricinde) baska bir vergi salmaz.

Sadaka mekanizmasi vb de bu erimeye ek katkilardir.

Oysa sadaka mekanizması, sadece yoksulluğu ve tembelliği besleyen bir mekanizma olarak yorumlanabilir. Bu anlamda alırsanız, hak verebilirim size. Çünkü, burada toplu ve sinsi erime süreci çalışır.

Buna katilmiyorum. Sermaye acisindan bakarsak, sermayenin ayrica erimesine yol acmakla beraber, tembelligi tesvik ettigini ben soyleyemem. O sekliyle bakmak cok kati Darwinizm olur bence.

Darwinizmin bir baska yonu de, belli bir zamanda basarisiz gibi dursa da bazi genlerin gelecege aktarilmasidir.

Sadaka alan bu insanlara bu 'basarisiz gen'ler olarak bakabiliriz. Hayattta kalmalari, gelecege nakilleri onemlidir. Onlarin veletleri sonraki nesillerde lazim olabilir.

Müzmin Anonim dedi ki...

Knz hanim,

erkeklerimiz ve yalnız olmayan kadınlarımız hacca gitmelerinin engellenmesi nedeniyle şikayetlerine başlayabilirler veya şikayet etmelidirler ? ne hakla.

Siz bambaska bi rkonuya deginiyorsunuz galiba.

Hacca gidisin devlet tarafindan kisitlanmasina..

Evet, bu ilginctir ve taa Suudi Arabistan'da da laiklik vardir diyebiliriz --eger 'laiklik' devletin dine karismasi anlamina geliyorsa :)

Fakat, muslumanlarin buna itiraz etmek pek de akillarina gelmez nedense..

knz notu : ben fıkıh,tefsir ve ljl 'nin görüşünün aksine, yalnız kadın olmayı hastalık sebebi saymıyorum.

'Yalniz kadin' olmak nerede 'hastalik' olarak zikredilmis ki..

Islam, kadinlara --boyle, aradabir, ve caktirmadan-- iltimas gecer.

Yani, bu bir muafiyettir. Zor bir gorevden muafiyet. Bunun nesinden sikayet ediyorsunuz?

knze dedi ki...

erkeklerimiz ve yalnız olmayan kadınlarımız hacca gitmelerinin engellenmesi nedeniyle şikayetlerine başlayabilirler veya şikayet etmelidirler ? ne hakla.

demişim ya,

Siz bambaska bi rkonuya deginiyorsunuz galiba.Hacca gidisin devlet tarafindan kisitlanmasina..Evet, bu ilginctir ve taa Suudi Arabistan'da da laiklik vardir diyebiliriz --eger 'laiklik' devletin dine karismasi anlamina geliyorsa :)

eh, türkiye de buna aracılık ediyor,. diyaneti ve dindar olabilecek bütün cumhurbaşkanları ile birlikte..

fakat buna rağman "sağlıklı" ve "yalnız veye "yalnız olamayan" birçok dindar erkeğin gıkı çıkmıyor., evek onu diyordum. daha başka birçok şey daha söylüyorum,..

haklıyım ben,.. hepsinde haklıyım. ama değil bağcı dövmek millet yoldan geçeni dövmeye merak sardı,..

la havle ya,.. ljl sözüm sana değil,.muzmin anonim beye de değil.

Fakat, muslumanlarin buna itiraz etmek pek de akillarina gelmez nedense..

neden sizce ???

knz notu : ben fıkıh,tefsir ve ljl 'nin görüşünün aksine, yalnız kadın olmayı hastalık sebebi saymıyorum.

'Yalniz kadin' olmak nerede 'hastalik' olarak zikredilmis ki..
Islam, kadinlara --boyle, aradabir, ve caktirmadan-- iltimas gecer. Yani, bu bir muafiyettir. Zor bir gorevden muafiyet. Bunun nesinden sikayet ediyorsunuz?


beni denemek için mi soruyorsunuz bu soruyu ???

ben öyle, allah bizi erkeklerin ayak başparamağından yaratmadı diye sevinecek biri değilim :)

ben tabiatla da hiç didişmem.

saçma birşeyi nasıl kabul edeyim.
mesela Güler sabancı tek başına afrikaya safafriye gidiyor da, hacdan muaaf.,( öteki başlıkta konuşmaktan bayıldık yahudi oruç konusunda)

sebep ?

neyin iltiması bu ?

ama kapıcı mehmet efendi sırf borcu yok diye,erkek diye yabancı dil bilmediği halde, hayatınada yabancı para görmediği halde, o yolculuk ona çok zor 2. sınıf
araçlarda olabilecekken ona muaf değil,..

erkekler de insan ya..

pozitif ayrımcılık falan değil bu, resmen kadını eşya yerine koymak gibi bişey.,

kadın kendisi karar verebilir neyi ne kadar yapabileceğine ?

allah varken alimlerin iltimasına ihytiyacımız yok., tşk ljl,.

sonuç ; siz erkekseniz eğer , laik maik düzen neden sizi hacca göndermiyor? gidin tefsir bilginizi diyenete verin. peki tamam, kadınlar bunu dert etmesin., ben de dert etmiyorum.

ok.

konu başlığına hızla dönüyorum.
bu örneği verdim.

erkeklere farz olarak bilinen bir eylem üzerinde bile pekala uzlaşmaya varıyorsunuz,.( bakın sevgili ljl, pavlovun köpeği gibi kadın kelimesini sildim o örnekten :)

yani diyorum ki, kendinizden fedakarlık etmeyi biliyorsunuz,.

kamu böyle bişey işte.,

birçok problem var.,
problemi bir problem olarak ele alırsınız,.

devam edeceğim..

Adsız dedi ki...

knze hanim size cok hak veriyorum...

ben de bizim su halterci bayanlari neden askere almiyorlar diye cok sorguladim bir ara...
olacak is degil. yani sirf erkek diye celimsiz olanlari sen askere al, ama vurdugunu devirebilecek bazulu hatunlari askere alma.

bunu savununca birkac kisi "kural koyma isi senin bildigin gibi degil, istisnalar kaideyi bozmaz, bozacak olursa ortada kaide kalmaz, kaidenin olmadigi yerde bina olmaz" filan mi dediydi neydi...
kulak asmadim tabii. cunku cok sacma bence. hala dusunup duruyorum gerci ama yine de size tavsiye etmem.

ljl

knze dedi ki...

ljl, seyahay etmek şimdi toplu ulaşım araçları ile oluyor.

gelecekte ise savaşlar bilgisayar oyunları ile olacak, gerçek mana da öyle olacak., kim füzeyi daha erken ateşlerse o kazanacak. füzeyi ateşleyen ise erkek ya da kadın olmayacak.

ırakta gördüüz emriekn paralı askerleri, erkek kadın fark etmiyorlar,..

takılıdığımız yerler gerçekten takıntı., bu

hadi gelin birlikte arınalım.,

beni geçmişte bu iltimasın haklı nedenleri olabilceği konusunda ikna ettiniz, vefat etmiş alimlerimize saygı ve sevgi.,
fakat biz yaşıyoruz.

konu devam edecek,.

zihni örer dedi ki...

zihni'den bu hikayeyi dinlemek isteriz değil mi ?

Hak arama” girişimini, “hak arama hastalığı” diye raporlayan doktor bilirim. (hikayesi bende)!

Arzedeyim efendim:
OTTÜ fransız dili edebiyatı 3. sınıftan yoksulluk nedeniyle terk eden bir arkadaşım vardı. Yıl 1987.
Bu arkadaşım, (sözün kısası) kafayı biraz "oynattı"(!). Çok zeki olduğunu düşündüğüm bu dostum, devlet kapısında iş bulamadı. Düzene adeta baş kaldıran bir yapısı vardı. Devlet kademesinde, Başbakan dahil, valiyle görüşmeler ve birçok kanala mektuplar.... girişimci biriydi.

Bir gün, belediye başkanından iş istedi. Belediye başkanı, mahalle arasında araçların yoğun olduğu bir bölgenin park işletmeciliğini verdi. Bir-iki ay çalışınca, mahallede bir apartmanda oturan ilin en zenginlerinden bilinen bir zat-ı muhterem, bu arkadaşın görevine engel olmaya çalıştı.
Valilikle görüştü, işini bırakmasını sağladı. Arkadaş bu duruma içerledi, yi,ne başladı, bürokrasiyle mektup-görüğşme savaşına. İşini de bırakmakta direndi. Başka kapısı yoktu.
Sonunda, valilik polis zoruyla hastaneye akıl hastalığı testine zorla götürdüler.
Aradan bir ay sonra görüştüğümüzde, hastanede yattığını, sürekli uyuşturucu iğne vurduklarını, hastalığının adına da,
HAK ARAMA HASTALIĞI (kendi deyimidir bu, raporunu görmedim) dendiğini söyledi.
Birkaç ay sonra kayboldu, bir daha da göremedim.

zihni örer dedi ki...

"OTTÜ", ODTÜ olacaktı, düzelttim.

zihni örer dedi ki...

NoT: Müzminanonim Bey'in varlığını hatırlayınca, yazımdaki imla hatalarının da farkına varıyorum. Ama yazı düşünce farkediyorum çoğunlukla. Örnek:
Aradan bir ay sonra görüştüğümüzde,
"aradan" kelimesi nasıl da sırıtıyo:)) oysa, "aradan bir ay geçtiğinde" diyecektim. Biraz da hızlılığın dolaşıklığı olsa gerek...
Cümlelerimize çekidüzen vermemiz de fayda var, biliyorum.

knze dedi ki...

hak arama hastalığı önümüdeki yıllarda depreşecek mi yine ,

küreselleşme, sınır tanımazlık, siyasi, ekonomik, kültürel, ulus tanımazlık olarak tanımlanıyor.,

evet güzel bir hayal gibi duruyor.
ama dünya da sadece 400-600 milyon arası bu yapay cennetten yaralanabiliyor.

2 milyar insan sanki bu kürenin içinde hiç yok., küreselleşmenin adalet kaygısı da yok. ham madde kaynakları hala kısıtlı.,

yukarda muzmin anonoime yazmıştım,.

insan denen varlığın doğal tepkisi hak aramadır.çocuklarla yapılan deneyler böyledir.

geçmişte başkalarının hakkı için sokağa çıkan insanlar vardı, .

şimdi hak arama güdüsünün önüne giydirilmiş dindarlıkla çıkıyorlar.
bu yeni giydirilmiş dindarlıkta anlam arama çabası yok,.

kültürel sınır tanımazlığın son adresi yeni dindarlıktır.,
bütün dinlere uyumlu bir dindarlık anlayışı olacak,.

bilmeden yaşamanın sonunda, vicdan temizleyeciği olarak ta pazarda markalı bir din kullan diyecekler hrhelde,. maksat insanda var olan hak arama duygusu bastırılmış olsun.

din olsun, kadın tek başına seyahat edemez buyursun,.
sormadan , sorgulamadan yaşa diyorlar.
bize, bişey sorma, bu böyledir diyorlar.

papa öldüğünde Romada yüzbinler toplannıyor,tamam patlayana kadar ağlasınlar ama 600 bin sivil savaşta öldüğünde hiç kimseyi bulamamk tuhaf değil mi ?

anlam arama çabaları biterse insan zombiye döner.

"hak arama "evrimin bir sigortasıydı ama biyolojinin yanlış yorumlarını kullanıyorlar, hem de bunu darwine küfrederek yapıyorlar.,.

Müzmin Anonim dedi ki...

Zihni bey,

Müzminanonim Bey'in varlığını hatırlayınca, yazımdaki imla hatalarının da farkına varıyorum.

:)

Ben o denli 'gramer nazisi' degilim yahu.. :) [diyorum gunah cikartmak ses tonuyla ;) ]

Müzmin Anonim dedi ki...

Knz hanim,

küreselleşme, sınır tanımazlık, siyasi, ekonomik, kültürel, ulus tanımazlık olarak tanımlanıyor.

Evet, boyle konumlandiriliyor. Ama, ozlemlerin isminin realitesinden farkli konulduguna bu bizim ilk defa sahit olusumuz degil ki..

insan denen varlığın doğal tepkisi hak aramadır. çocuklarla yapılan deneyler böyledir.

Burada teknik bir itirazim var. Ben 'hak' kelimesini hicbirzaman anlamli bulmadim. Hak dedigimiz hersey (evet, galiba HERSEY diyebilirim) aslinda birer 'imtiyaz'dir.

Imtiyazlarda esitlik alep etmek de imtiyaz talep etmektir.

Cocuklar da, 'hak' aramagi degil --bence-- imtiyazlarini artirmanin yollarini denerler --hepimiz hep oyleyiz.

Fakat, adini 'hak' degil de 'imtiyaz' koymak herkesi rahatsiz eder nedense..

şimdi hak arama güdüsünün önüne giydirilmiş dindarlıkla çıkıyorlar.
bu yeni giydirilmiş dindarlıkta anlam arama çabası yok.


Insan denen mahluk ilginc.. Iklim kadar ilginc..

Hem lokalde aniden apansiz degisiklikler gosterebiliyor, hem de uzun erimli temel trendleri olabiliyor. Trendler de esasen birer 'cycle'..

Kamusal alana yansimis --kurumlasmis-- hic bir dinin aslinda belli kitlelerin imtiyaz taleplerini biraraya gelip dillendirmekten baska bir sey olmadigini dusundugumu soylesem cok mu abes bir seyler soylemis olurum acaba..

Baskalari ne dusunur bilemem, ama bence oyledir. Yani, din kurumu da pekala bir aractir --bir sosyoekonomik manivela yani. Anlamli oldugu dusunuldugu yerde kullanilan bir manivela.

Fakat, din kurumunun da sorunlari var --kisi acisindan. Din kurumu da bir kurum cunku. Kisitlamalari, emirleri, yasaklari filan var.

O noktada da din terkedilir, ya da zayiflatilir.

Simdi, sizin 'hak arama güdüsü' dedigini kendi dilime tercume ederek 'imtiyaz elde etme güdüsü'nun 'önüne giydirilmiş dindarlık'a bakarsak, bu dogaldir.

Ve, tabii ki gecicidir.

Gecicidir derken bin senelik bir zamani ongormuyorum. Daha kisa, belki bir belki de iki nesillik bir sey bu.

Bunu dusunusumun sebebi de, 'imtiyaz elde etme güdüsünün önüne giydirilmiş dindarlık' ile elde edilebilecek olan imtiyazlar yeterli olmayacak.. cunku, bireyler cemaatlerin kapali cenderesinden daha fazlasinin verecegi turden 'imtiyaz'lar istiyorlar.

Ozgurluk dedigimiz imtiyazdan bahsediyoruz.. bireysel ozgurluklerden..

Bence din buna yetmez, yetisemez. Dinlerin dogasina ters talepler var ortada.

O yuzden, yol teorisi geregi, belli bir yere kadar din ortusuyle gidilecek, ardindan da din ya cok fazla torpulenecek ya da terkedilecektir.

[Burada 'ortu' dedigim zaman artniyet ya da kotu kasit farzediyor ya da ima ediyor degilim.]

Allah korkusu, ya da baska her ne gerekce ile olursa olsun; yazgunu sarilip sarmalanip ortaya cikmagi kac kadin daha ne kadar surdurmek isteyecek sizce --ustelik, ferah ferah gezen baska kadinlarin bu mutesettir hanimin significant-other'inin aklini basindan aldigini da goruyorsa..

Ya da, kac erkek Islam'in bes sartini bilhakkin yerine getirecek ve ne kadar zaman icin.. Ona bakma, bunu yapmalarla nereye kadar gider bu?

Bence uzaga gitmez; gidemez.

Alabildigince hedonist bir toplumdan bahsetmiyorum. Ama, bunca yasak da olmayacak. Bireysel ozgurluk felsefesine aykiri bu cunku..

Sonuc?

Yeni haliyle dindarlik kendi kurdunu da icinde tasiyor..

Ve, kurt dindarliktan daha hizli buyuyor..

knze dedi ki...

gramer hatalarım çıkaracak olsam, bi günah çıkarmaya kalksam,....
gayret edecğim diyorum her seferinde, af ola.


Burada teknik bir itirazim var. Ben 'hak' kelimesini hicbirzaman anlamli bulmadim. Hak dedigimiz hersey (evet, galiba HERSEY diyebilirim) aslinda birer 'imtiyaz'dir.

eh tabi imtiyazdır bir bakıma.
imtiyaz kelimesi insanın aktif nöronlarınca genişleyeblir.,

4 milyar yıl sonra bu gezegende hayat son bulduğunda insan DNA sının varlığı için imtiyaz mücadelesine girersem o başka değil mi ? Neye karşı bu imtiyaz mücadelesi ? tabiata karşı ama tabiatla savaşmak değil.

tabiata rağmen varolmak mücadelesi.,
yoksa tabitala savaşırsak, kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz.

fakat elime geçirdiğim ilk imtiyazlı imkanda, çocuğuma bu ilk fırsatta gemi alacak kadar imtiyaz bilgisine sahipsem o da başka.,


neticede, en sonunda cahillikle savaşımız yok mu ?

Imtiyazlarda esitlik alep etmek de imtiyaz talep etmektir.

içgüdüsel olarak bunun böyle olması gerektiğini biliriz sanki.
çünkü niahi imtiyazı nasıl elde edeceğimizi bimediğimizi baştan kabul etmek zorundayız.

sakın , sakın ha.
aklından bile geçirme denilecek bir alana giriyorsun.

hangi super bilgisayar milyarca yıllık evrimi çözebilir,.

o zaman basitte inelim.

akbabaların parçalamaya hazırladığı aç çocucuğun fotoğrafını çeken fotoğrafçı intihar etmiş.,

hangi imtiyaz yüzünden buna cevap vermeniz gitgide karmaşıklaşır,..

insanlar da şöyle bir özellik var.
tek insan da bu böyle galiba,.
biri bir felaket yaşadığında, mesela bir trafik kazası gördünüz ve araba paramparça oldu.
içinde bir aile parça parça oldu.

siz de gördünüz.
o acıyı yüzünüzde taklit ediyorsunuz., elinizi yüüznüze kapatıyor,yüzünüzü buruşturuyor, sanki kazayı siz geçirseniz olacakları düşünüyor gibisiniz.

davranış bilimcilerinin kolay açıklayacağı bişey değil.
milyarlarca yıldan beri gelen garip bir yetenek bu.

insan bu yetisni kaybetmmeli.
insanlık diyoruz ya,..
ama bir savaşı, canlı naklen hiç tv karşıısnda izlememiştik.,
çekirdek çıtlatırken izlememiştik.

milyarlarca yıldır kazandığımız yetenekleri kaybetme tehlikemiz var yani.

vaktim kalmdı,.. ama yazım bunun üzerine gelişecek.,

anarşizm ve dindarlıkla paralel gibi...

Adsız dedi ki...

çay içelimiçelim yaaaa:(

knze dedi ki...

teşekkür ederim ece, on war'da yok ortada ya, cerenle, senle akşam güneşnde ne hayali çaylarımız oldu :)

kamuda uzlaşma yazısına devem edeceğim ama :)

Adsız dedi ki...

Who knows where to download XRumer 5.0 Palladium?
Help, please. All recommend this program to effectively advertise on the Internet, this is the best program!