Eskiler bilirler, benim yıllardır yazdığım bir cümle vardı,.
şöyleydi;
"altımıza kırmızı hali serilse, başımız göğe ermeyecek."
o yıllar nihayet bitti, ve yazıyı yazmaya fırsatım oldu.
bir hayli özgürüm, çünkü artık kendi kendime edindiğim bir alınganlık baskısından kurtulmuş oluyorum.
fakat önce sahip olduğumuz 3 kazanımı hemen yazalım:
1-ordu evlerine ziyaretçi olunur,,/ refeh partisinden önce zaten böyleydi, önümüzdeki dönem bu genelge ile olmaz da, uygulmada kendi kendine olur.( olunca da baiımız göğe ermeyecek onu yarın yazarım artık)
2-Resepsiyonlarda türban bir aksessesuar olarak pek şık bulunulmya başlanır. Ertuğrul özkök'ün kalemine güveniyoruz.
3- üniversite kapılarında girişlerde kontroller pek de sıkıya alınmamaya başlanır. eh, eskiden de böyleydi.
peki olmayacak olan nedir ?
bir AHİM davasını asla kazanılamayacak.,. 10 tane Ayşe Böhüler, yanına bir o kadar FATMA HANIMLAR KOYSANIZ, ÜZERİNE DERİN DÜŞÜNCELER koyasanız, SEVGİLİ ECE'CİM kanat çırpsa , CEREN ZAREFETİNİ KATSANIZ , Muzmin ANONİM ZEKASINA BAŞVURSANIZ, içine MetinThePoor demokrasisi aşkı katsanız, Suat BEYİN tepeden bakmacılığını ekleseniz, knz^ye yandan bakmasanız, yok varsaysanız, ne yapasanız bu davayı reel olarak kazanamazsınız.
Nedenlerini yazdım. Kamuda uzlaşmak neden gerekli diye.
Bunu değiştirecek bişey oldu mu ? yok.
Eh artık problemi görmemizi engelelyen psikolojik engeller de ortadan kalktığına göre, ben artık hoş geldniz gerçekler dünyasına diyorum.
REEL PROBLEM ORTAYA ÇIKTI.
Sonuç şudur ;Üniversitede başörtüsü ile okuyacak ama staj yaparken bunu çıkarmak zorunda kalacak., aksini yapamak mümkün, dümdüz giderim, hukuk da neymiş yönetimi de mümkündür ama, hukuğu da değiştrim , ben yaparım demek mümkün tabi ama bu şimdi daha da zor olacak.,
ben anlatamamış olsam da, hayat bunu gösteririr.
çünkü insanlar yüzyıllardır kamuda uzlaşma noktasına çok acılar çekerek geldiler.,
hayat bizi bu noktaya çoğunluğun gücü ile değil, acılarla getiridi.
Fakat yukarda yazdığım 3 kazanım, yine de çok önemli bir psikolojik başarıdır. gönülden tebrik ederim. Tabi bunun karşılığında zapsu'nun eşinin başlatığı, başörtüsü takmayan, takmayı gereksiz gören kadınların camiye girerken kendi başlarına hareket etmelerine gösterilecek müslüman tepkiler de bundan sonra
sap gibi sırıtacak.
ilk başlarda müslüman mahallesdinde salyongoz satırmayız hanım, diye diklenen sinirli ifadeler zamanla anlamsızlaşacak. Sultan ahmet caminin mülkiyeti kamu olduğunda göre, hepimizin dedesi zamanında bu ülke için savaştığına göre, salyongoz yemeyi tercih eden torunların da miras hakkı olacak.
Ben yıllarca böyle hareketleri sevmedim aslında,.ben anneanemin çeyizindeki oyalı yemeniyi mis kokusu ile sevmeyi tercih ederdim ama tek başına bir knzeyem.
Dokunmaya kıyamam ki ben o yemeniye. öperim severim öyle bohça yaparım. Fakat Demokrasi böyle bişeymiş öğreneceğiz. Onun için geçmiş dönemde omuza atmaları, böyle hak aramaları, iki avukatla dolaşmaları, zortlaşmaları sevmedim, ama ben
yalnız knzeydim.
peki AHİM davalarında, hala kamuda uzlaşma noktası neden ? Demokrasi sihirli sözcük değil miydi ? Dedim ya mecbur.
hayat bu. okul bu., çocuk bu, veli bu, yoksa kendi bindiğiniz dalı kesersiniz.
Bu sorunu görmemeize engel olan psikolojik gerekçelerden kurtulduk, bakalım ne olacak ? ben kazım babaya ( kazım mızrak) şöyle demiştim; laiklik nazikliğe engel değil. Ne olursun bir aileye tek başına bir davetiye göndermek nezaketsizliktir.
o açıdan seçim sonuçlarına metin bey kadar seviniyorum ama sadece o noktada.
bir topluluğunun hipnoz edici ne sevincine ne de üzüntüsüne katılırım.
bu sonucun içinde de bazı iyiler, bazı kötüler, bezı endişeler çok fazla olabilir ve olacaktır.
heyecan verici yazı dizimie devam edeceğim.
Kübra'ya dedim; bu kadar muhalefetsizlik sıkıcı olur., ötekilerden artık bıkmuş olmanız lazım. Biz her zaman Ayşe Hanımlar ve Nur Hanımlardan başka birşeydik,
geçmişte de vardık, gelecekte inadına var olacağız.
benim kaçındığım kulak arkası ettiğim, şimdi sırası değil dediğim hiç bir ayakbağım yoktur.,üstelik bir gıcığım da yoktur :)